İlk Doğum Günü


07.05.2017




Bebeğimizin ilk doğum günü pazar gibi şahane bir güne denk gelince ilk yıl tarihte herhangi bir oynama yapmadan tam günü gününe kutlama fırsatı bulduk .

2 ay öncesinden başlamıştı telaşı . Nasıl olacak ? Nerede olacak ? Pastası , ikramlıkları, süsleri ...

Çalıştığım otelin toplantı salonu için anlaşınca mekan içime fazlasıyla sindi. Toplantı salonu diyince akılda canlanan görüntünün aksine bizimkinde 16 kişilik büyük ahşap bir masa diğer tarafta ise tarihi eser niteliğinde orjinal sedef kakma petrol rengi harika mobilyalar vardı .

Yaklaşık 3 Eminönü alışverişi ile süsleme zırt pırt detaylarını hallettim . Tabi öncesinde Pinterest ve zevkine güvendiğim insanaların fikirlerine başvurdum . Konsepti seçtim . Baktıkça inceledikçe tablo şekillenmeye , istekler oturmaya başladı .

Küçük Prens temalı naked cake , cake pops ve cupcakeler 1 ay öncesinden sipariş verildi. Hediyelik olarak keçe anahtarlıklar yaptırdım . Ömer'in kıyafeti ayarlandı . 16 kişilik ikram masası için biblolar , yapma çiçekler ve runner en son alışverişte tamamlandı .

1 gün öncesinden herşeyi otele taşıdık . Ömer o gece babaannesinde kaldı . Biz gece 11'e kadar otelde keyifle süsledik salonumuzu . Minik bir kaç detay dışında salon sabah için hazırdı . Gün bana erkenden aydı tabii . Hemen dereotlu  kurabiye peşine düştüm. Oradan kuaföre ve hazırlanmak için otele geçtim. Ömer'in tüm bu curcunada bulunmaması , gayet sakin bir sabah geçirmesi ve vaktinde öğle uykusuna yatıp , yemeğini yiyip gelmesi gerekiyordu. Plan aynı şu şekilde ilerleyince Ömer 13:15 gibi geldi . 15-20 dakika huysuzluk sonrası açıldı. Açılış o açılış sonra resim çekilmeler dışında hiç göremedim oğlumu. Kucaktan kucağa ilgi sarhoşu olmuş, tatlış gülücükler dağıtıyordu .Sayıca baya kalabalıktık( Yaklaşık 50 kişi ) . Salon yetmedi fuaye alanına hatta yan toplantı salonuna kadar taştık . Mekanın tanıdık olmasının avantajını fazlasıyla kullandık ama hep beraber tek resim karesine girebilmek gibi bir lüksümüz olmadı maalesef. 

2 aydır titizlenip hazırlandığım gün bir çabuk bitti gitti. Ama Ömer'e göstereceğimiz çok güzel anılar ölümsüzleştirdik. Misafirler Ömer büyüdüğünde izlemesi için teker teker iyi dilek videoları çektirdiler :) ve zirilyon tane muhteşem kare çekildi :)

Hayır ilk doğum günü çocuk gayet keyif aldı , evet biz kendimizi de eğlendirdik , evet pek çok kişi için çok saçma bir abartı ama hepsine değdi ve Ömer gayet anladı . Doğum gününün keyfini fazlasıyla çıkardı . Ömer kalabalık ve ilgi çok sever. Tribünler doldukça  mest oldu onun şebeklikleriyle keyifler hep yerindeydi . 











Böreksiz asla ! 


*Bazı insanların benim ile ilgili özel günlere alerjisi vardır. Hayatını resmen benim en mutlu olduğum günleri baltalamaya adamıştır. Bu güzel günün akşamı da kötü bitti . Hafızama biriktirdiğim ölsem unutmayacağım anılara bir yenisi daha en baş köşeye eklendi . Ama bu sondu.
Bundan sonra ben, oğlum,Mustafa ve mutluluğumuza ortak olan herkesle mini mini çekirdek bir aile olarak hayatımıza devam ediyor olacağız...


Devamını Okuyun...

İlk Kaçamak


Bebekli hayata terfi ettikten sonra beynimi parçalara ayırıp , çok yönlü düşünemeye başladım, analitik zekam gelişti resmen ! Salondan mutfağa giderken bile güzergahım üzerindeki yapılabilecek işleri gözümle hızlıca tarıyor , enerjiden ve vakitten tasarruf sağlamak için min vakit ve enerji ile max fayda sağlamaya çalışıyorum.  Tüm çocuklu anneler bunu zaten uzuun yıllardır yapıyorlardır ama ben bu işte daha yeniyim. 
Beynim sürekli ayık , tv karşısındayken bile bir sonraki ayağa kalktığımda şunu şunu da yapayım bari diye sürekli düşünüyor ve unutmamak için tekrar ediyor :) 
Yaşam tarzımızın artık bu şekilde oluşundan mütevellit karı-koca yaptığımız minicik bir kaçamaktan bile maximum fayda sağlayıp , doyup şişip eve döndüm.

Bedenen, ruhen ve zihnen çok fazla yükleme ve koşturma durumu bende alarm vermeye başlamıştı kaçmaya karar verdiğimizde. Lohusa kafasına tamamiyle dönmüş , çıtırdan kan kusturmaya başlamış ve Mustafa ile 10 yıllık hayatımın en uzun küslüğünü yaşamıştım . Tam 1 hafta uyuzluklardan uyuzluk beğenmiş, anneler gününde tatlış sürprizi kapınca bir de üzerine tatil planı gelince birden pambıh şeker olmuştum :)

18 mayıs Perşembe sabahın 6 sında yataktan fırladık ve hemen yollara düştük . Yine vakti verimli kullanma  zart zurt derken termosa çayı fulleyip , yolluğumuzu yanımıza alıp hızla terk ettik İstanbul'u .
 İlk durak Tekirdağ merkezdeki flört yıllarında yurda dönerken otobüsün mola verdiği çay bahçesi oldu .Klasik okul yılı sohbetleri , minicik bi gıybet arası sonra haydi yolcu yolunda gerek!!!  Ardından ver elini Geyikli !!! derken önümüzden kaçan ada vapuru ve başıboş 2 saat. Tatilde bile yavaşlayamadık ....  diye düşünürken 2 saat bekleyeceğimizi duyunca bizde el frenini çekip sahilde boş boş bakındık mecbur . Arabayı feribot kuyruğunda sıraya soktuğumuz için fazla uzaklaşamadık . 
Derin bir nefes alma fırsatı oldu bize de .
Geyikli'deki mecburi duraklama dışında 2 gün boyunca hep 'hadi şimdi buraya , şimdi şuraya, oturmayalım , vakit kaybetmeyelim , iyice yorulalım öyle ' dedik birbirimize sapık gibi :) 

Nihayet vapura bindik , deniz çoook dalgalıydı, şahsen ben ayıla bayıla ulaştım kıyıya. Hırçın dalgalar neredeyse tüm arabaları su içinde bıraktığında kısa bir süre ümidi kesmiştim ama çok şükür sağlam inebildim vapurdan. Saat 2 olmuştu ve taaaam 24 saat vardı Bozcaada 'da geçireceğimiz. 24 saat bizim gibi bir çift için gaminet :)  Önce Mustafa'yı doyurup hemen başladık adadaki tüm sokakları teker teker, santim santim gezmeye.Bir tatil klasiği olarak ev seçmeceler, beğendiğimiz evlerin önünde çıtırdan hayal kurmalar vs. Dedim ya yavaşlayamadık. 1 saate bitti ada sokakları . Oradan otele yerleştik . Gelecek istasyon tekrar ada merkez ve Yunatçılar. Tek kişilik şarap tadım menüsünü test ettik . Efsane şarkılar çalan şarap evinde bedenen aynı evde yaşadığım fakat ruhen kilometrelerce uzak kaldığımız kocamla uzun zaman sonra telaşsız bir sohbet etme fırsatı buldum . Görüşemeyeli baya konuşacak şeyimiz birikmiş. Yıllardır görüşmeyen 2 eski dost gibi çenem ağrıyana kadar konuştum , konuştum... Derin bir nefes alıp sakince birbirimizin yüzüne bakmayalı ne kadar uzun zaman olmuş...  Beyazların artmış senin dedim :) Fark etmemişim :)  Şarap evinde verdiğimiz 1 saate yakın molanın ardından  dooğru Ayazma'ya gittik. Housekeepingci kocanın arabadaki çaputları sayesinde denize ayaklarımızı soktuk. Plajda güzel bir yürüyüş yapıp temizlenip çıktık oradan.Sonra tekrar ada merkeze dönüp turistik olmayan kısımlarını, yerlilerin yaşadığı sokakları da turladık . Ayak basmadığımız sokak kalmayınca akşam serinliği desemde inanmayın akşam ayazı için daha sıkı giyinmeye döndük ve hiç oturmadan tekrar sokaklara döküldük :) Akşam yemeği için tüm cıvcıvlı restaurantları gezip kısıtlı bütçeli tatilimiz için kendimizi kazıtlatmak yerine harika bir pidecide durduk! Yediğim en güzel lahmacun listesinde zirveye oynar Net ! Tıka basa doyup yine güzel bir tur atıp günü bitirdik. Gün bittiğinde sanki 2 gündür oradaymışız gibi bir hoşnutluk vardı yüzlerimizde. Halbuki sadece 8 saat olmuştu geleli.

 Sabah yine erkenden kahvaltımızı edip biraz bahçe keyfi yapıp araba ile tüm adayı karış karış gezdik  Son bir veda kahvesi ve Çiçek Fırın ( Kavala ve damak çatlatan şiddetle tavsiye ) ganimetlerini alıp feribot sırasına doğru iliştik . Dünden bugün öğlene kadar nüfus % 150 artmış, dün bizim ferah feza resim çekildiğimiz köşelerde mini izdihamcıklar oluşmuştu :) 

Tam zamanında gidiyoruz diye veda ettik adaya ,burnumuzda tüten Ömer'e doğru yola koyulduk.Gidiş yolu ne kadar çabuk bitiyorsa, dönüşler de o kadar sakız gibi uzadıkça uzuyor . Eve vardığımızda ben kocaman bir sarılma beklerken o beni görünce kafasını çevirip oyununa kaldığı yerden devam etmeyi seçti ama olsun o da beni seviyor biliyorum :) 

Bulduğumuz 2. fırsatta yine kaçmak için planımızı yaptık. Rotamızı çizdik . 
( ilk fırsat ramazandan sonraki ilk hafta kız kıza bir organizasyon ile değerlendirilecek ! )






En dandik telefonun kamerasının bile adanın güzelliğinden dile gelip harikalar yarattığı bir kaç resim,

















Devamını Okuyun...

Bahar Gelmiş Yüreğime



En sevdiğim zamanlara geldik. Terletmeyen ama pırıl pırıl havalar geldiii. 
 İnsanı evdeyken hapisteymiş gibi hissettiriyor. 
Cıvık sıcak havaları da hiç sevmem . Baharlar tam benlik. Ruhumu okşar, depresyondan çıkarır , yürek unutur da şükretmeyi bahar hatırlatır insana . 
Yaşadığını hisseder insan . Farkındalığı artar.

Ölmekten en çok bahar aylarında korkarım . 
İnsan hayranlıkla izliyor doğanın uyanışını ve bir gün toprak olup bunların hiçbirine şahit olamayacağını düşünüyor.
 Yani en azından ben öyle düşünüyorum .Belki önümüzdeki yıl doğa bensiz uyanacak ! Bu güzellikleri göremeyeceğim... 
 Ama istanbul'da her şeyi olduğu gibi baharı da tükettiler :( Kıştan çıkıp hooop kısa sürede yazın ortasına düşüveriyoruz.

2015 yılında yaptığımız çadır tatilinde İstanbul'da insanlar sıcaktan erirken , biz püfür püfür çam ağaçlarının altında tam 10 gün geçirmiştik .
 İstanbul'un sıcağı çok pis, kaçacak nefes alacak doğru düzgün bir yer yok !!! 
Bir de şehrin taaaam göbeğindeyseniz kenar köşede nefes alınacak tenha mekanlar size çok ama çok uzak demektir. 
Dünya trafik çekip 2 temiz hava almaktansa , soğuk bir duşu yeğliyoruz çoğu zaman :)

Bahar demek benim canım çekirdek ailem için bolca plan , bolca hayal demek .
Yıllardır tek bir hayalimiz var. İstanbul'dan gitmek.
 Oldurmak için bir şeyler denedik, çok fazla hesap kitap yaptık . 
Kpss'ye bile girdi Mustafa, hazırlandı ama olmadı.
 Kuzey Ege hayalimiz. Adı bile belli Burhaniye :) Ama ne yazıkkı tam bir emekli kasabası olan Burhaniye'de bize pek ekmek çıkmaz.

Paylaştığımız insanların önerisi ve yönlendirmesi ile pek çok seçenek geldi önümüze. 
Şuanda en içimizi ısıtan Bodrum fikri oldu. Tanıdık olması , iş konusunda yardım alabilecek olmamız iyice yüreklendirdi bizi .
Dolayısı ile bu yıl istikamet Bodrum olacak :) 
Bu yaz ve önümüzdeki yazı bodrumda geçirip araştırma yapacağız, dip bucak gezip acaba biz burada yaşayabilir miyiz ? diye soracağız kendimize. 
Cevap belli gerçi ama  :) Her tatilde gittiği yerlere aşık olan , çıtası pek yükseklerde gezmeyen mütavazi bir çiftiz . 
Şarköy aşıklarıyız biz neticede :)
 Minicik ufacık deniz kasabalarında mutlu olmayı çok iyi biliriz elbet :) 

Ne zaman mutsuz olsam bu koca fanusun içinde kendimi hep salaş kıyafetlerimle köy pazarlarından alışveriş yaparken hayal ediyorum .

 Mis kokulu pazarlar , taze otlar , lezzetli meyveler ...





İstanbul'un yazlarını 2 yıldır protesto ediyorum  aklımca. 
Ne meyvesi ne de yazı güzel. En sevdiğim meyveleri bir heves alıp elma gibi kütür kütür ve tatsız şekilde yemekten bıktım . 
Yazları kavun karpuz dışında hiçbir şey almıyorum eve. 
Yazın pazarda gezerken hep mırıldanırken buluyorum kendimi '' Güzel görünüyorsunuz ama tadınız berbat !!! Kokmuyorsunuz bile !!! Eğer bir gün buralardan gidersem çileği , kirazı, şeftaliyi kayısıyı yemelere doymiiiiycam :) ''

Ben günümüz şartlarına nispeten daha çocuk gibi büyüdüm. 
Bahçeli bir binada otururduk. Ayrıca sokağımız çıkmaz sokaktı. 
Karşımızda dut ağacı vardı sürekli tırmanır daha olmadan dutları yerdik . 
Bahçeden bahçeye gezer dururduk .En büyük yaramazlık cezam sokak yasağıydı. 
Cezalıysam eğer içim erirdi sokaktakileri izlerken ...
 90'ların en güzel zamanlarında , ( İstanbul'da ) sokakta büyüyen SON çocuklardık !!! 

Ama oğlumun yeni nesil çocuklar gibi '' '' bilgisayar bitkisi '' olarak büyümesini asla istemiyorum . Toprakla haşır neşir olarak, yalın ayak , özgürce koşturarak büyümeli . 

Çamurdan pasta yapmadan, sümüğünü koluna silmeden , sokağı bırakmamak için altına ıslatmadan büyüyen çocuk olmaz ki !!!

Sebeplerime sebep ekledim Ömer ile. 

Çok değil eğer hedeflediğimiz tarihte bu boktan şehri bırakıp gidebilirsek Ömer 3-3,5 yaşında olacak. Ömrünün sonuna kadar hatırlayacağı çocukluk yıllarında onu bu koca fanusta esir etmeyeceğiz :) 

Bodrum , Burhaniye yada x bir yer hiç farketmez. Yeşilin ve mavinin olduğu her yer bize hayallerimizdeki hayatı sunacaktır. Tek kaygımız iş ! Turizmci anne baba olmak içimizi biraz rahatlatsa da piyasalardaki belirsizlik yüzünden pek de şanslı gibi göremiyoruz kendimizi. 

Turizm umarım eski güzel günlerine döner ve biz hiç tereddütsüz buraları bırakıp gidebiliriz..Amiin ! 








Devamını Okuyun...

Yeniden ve Disiplinle...










Eskiden günlüklerim vardı. Usanmadan yazardım . Her detayı atlamadan not alırdım. Beni dinleyen , ruhuma hitap eden , çocuk ruhuma inmeye tenezzül edecek kimse olmadığından öfkem de mutluluğum da satırlardaydı . 
Depresif bir yazışmam cici annişkomun eline düşmüş oda beni rezil edebildiği kadar etmişti sağolsun. Babam asla ağırlığını koyamamış , ben ise fazlasıyla '' psikolojik şiddet '' görmüştüm !!!

 Çocuk psikilojisinden anlamaya çalışan, o dönemde yapılan herşeyin benim beynime kazınacağının bilincinde olan 1 Allah'ın kulu olmadı yakınlarımda. Bende küstüm satırlara.
 Elime kalem almadım artık.
  Ta ki küçük mucizemin içimde yeşermeye başladığı haberini alana kadar :) 

Keşke yazsaydım diyorum hep. 2006 yılı benim yeniden doğum yılım. 2006 dan bugüne tam 11 yıldır sol yanım dolu ve gözyaşlarımı silen bir hayat arkadaşım var .
Çok güzel günler yaşadık beraber Mustafa ile . 
Yazmadığım için çok ama çok mutsuzum.
 Çünkü zamanla en belirgin anılar haricindekiler uçup gitti aklımdan :(  
 Eskiden kapalı kapılar ardında ağlarken farkedilip , göz yaşlarımı silmesi için beklerdim hep birilerini. Yalan değil zamanında gözümün yaşını unursamayanların yüzüne kapattım bende kapıları. Gün geldi devran döndü.
Kapılar kapandığıında kimse yediği haltı görmeyip bana hayırsız evlat , torun , kuzen , yeğen vs damgası yapıştırdılar. 
Çok da fifi dedim ve kendi hayatıma döndüm.
Artık kendim ve sevdiklerim için yaşamaya devam ediyorum . 

Velhasıl kelam evde günlük yaptım ama yazmak gerçekten lüks oldu .
 Sadece Ömer in günlüğünü aktif olarak yazıyorum ama evde hep bir curcuna koşuşturma halindeyken diğer kişisel bir günlük olayı gerçekten zor oldu. 
Bende burada yazmaya karar verdim . Yıllar hızla geçiyor , yaş dayanmış 30'lara.
 Daha ne bekliyorum anılarımı ölümsüzleştirmek için ? 

Bu yazı da tekrar düzenli bir şekilde yazmaya başlayacak olmamın  girizgahı olarak burada dursun bakalım   :)






Devamını Okuyun...

11. Aydan Notlar



Hayatımız sonunda rayına oturdu. Ömer 1. yaşına basmak üzereyken artık ''olduk biz! '' diyoruz.

İş hayatı , ev hanımlığı , annelik , açıktan öğrencilik, hepsine yetişiyorum. Gece 10 dan önce popomun yer göremeyişine alıştım. Pratiği oturttum . Aynı anda bir kaç işe bulaşıp aynı anda bitirip kendime vakit açmaya başladım :) 

Çarşambaları, bakıcısı ile güzel vakit geçiren Ömer tarafından annesine verilen bir tatil günü :)
 Bolca gezip kahvemi içiyor, hemde dışarıda yapılması gereken tırı vırı işler varsa onları hallediyorum . 
Belki bir dost ile denk gelip biraz özlem gideriyorum, iki lafın belini kırıyorum  vs vs :)

Hayat bizim için çok değişti, farklılaştı , anlamlandı ama bazen başımı koyar koymaz horlamaya başladığım omuzda, eskiden huzur bulduğum günleri özlüyorum . 
Bunun için bulduğum çözüm ise arada karı-koca baş başa takılmak.
 Henüz verimli bir sonuç alamadım . Mesela dün akşam Ömer babaannesinde kaldı ve biz baş başa keyifli vakit geçirmek yerine ölü gibi uyumayı tercih ettik . Bunu da elbet çözeceğiz.

Ömer ve Mustafa nın uyumu beni çok mutlu ediyor. Ne Mustafa ''İşten geldim ben ! Yorgunum !!!'' diye köşeye çekilen bir baba oldu ne de Ömer insanı sıkacak kadar huysuz bir çocuk ! 
Beraber çok mutlular, onlar 1 mutluyken ben 30-40 kere falan mutlu oluyorum ! 
Bir de ev işlerine destek olma kısmı var. Eski işinde pek güç bulamazdı kendisinde ama artık Ömer i o yıkıyor mesela çünkü belim çok ağrıyor onu yıkarken .
 Ya da çamaşır asarken yardım ediyor ya da sofrayı toplarken vs vs. 
Nankörlük edemem bu konuda baya bir şanslıyım !

Ömer'den sonra hayattan öğrendiğim en önemli şey ; 
hayatın her dönemi sadece 1 kere yaşanıp hoooop bitiveriyor .
 Eskilere takılıp kalmak bugünlerin tadını kaçırıyor. Biz hep bir önceki yaşadığımız dönemi hatırlar ve özleriz .
 Eskiye takılınca bugünler anlamını yitirir. 
Bir bakmışız zaman uçmuş gitmiş, farklı bir döneme girmişiz bu sefer en son geçirdiğimiz güzel zamanları anarız bolca . 
Halbuki ne kadar yanlış . 
Okul yıllarını çok özledik , okul sonrası beraber yaşadığımız yılları çok özledik . 
İlk evli olduğumuz yılları çok özledik . Askerlik sonrası hayatımıza devam ettiğimiz yılları çok özledik. 
Şimdi de çocuk sahibi olmadan önceki zamanı yad ediyoruz. Daha özgür olsaydık , daha çok gezseydik diye ama bu sefer bu güzel günler geçiyor.
 Ömer müthiş bir hızla büyüyor. Bundan 1-2 yıl sonra Ömer in bebek olduğu yılları çok özleyeceğiz. Bu geriye dönüş döngüsünden kurtulmalı , anı tüm güzellikleriyle yaşamalı ...
 Mesela düşünüyorum da Ömer 2-3 yaşlarında bir cocuk olduğunda onun boğumlarını , yoğurt kokan gıdısını , tombik yanaklarını , poposunu taşıyamayıp sağa sola devirişini, yatak odamıza sinen bebek kokusunu çok özleyeceğim. 
Artık anne- baba olayını oturtmasıyla bize iyice bağlandı , bizi görünce yüzünde güller açıyor ya insanın tekrar içine sokası geliyor .
Onun doğduğu güne gidiyorum sürekli , ameliyathaneye tek bedende girip nasıl 2 kişi olarak çıktığımızı , onun ilk ağlamasıyla yanağımızdan süzülmeye başlayan gözyaşlarını ...
 Sanki dün gibi ama tam 1 ay sonra 1 yılı bitti bile :(




1. yılın eşiğindeyken 1 tanesi patladı patlayacak şekilde bekleyen tam 4 dişi var evlatceyizimin.

Emeklemek, sıralamak, yüz üstü durup debelenmek falan pek benim asilzade oğluma göre değil. Dimdik oturmayı sever o . Kaka yaparken bile birazcık yan döndüremezsiniz :) 

Geç yürüyen ana-babanın tembel oğludur kendileri  :) 







Devamını Okuyun...